Paleoantropoloji

Paleoantropoloji
Merhaba dostlar
Yayınlarımıza Yorum Yapmayı Unutmayın
paleoantropoloji.blogspot.com.tr
DUYURU

28 Kasım 2016 Pazartesi

STRESİN BİYOLOJİK KÖKENİ




  STRESİN BİYOLOJİK KÖKENİ 

  
Stres ve Fobi


Stres, bireyde ruhsal duygu değişimleri şeklinde gerginlik ve sosyal adaptasyon bozukluğu vb. şekillerde karşımıza çıkar. Stres, iyi stres ve kötü stres olarak iki kısma ayrılır. Kötü stres halinde olduğumuz dönemlerde, odaklanma, adaptasyon zorluğu, öğrenme güçlüğü, algılama güçlüğü, günlük aktiviteleri yerine getirmekte zorlanma ve yüksek gerilim halinde bulunuruz. Bu süreç kısa süreli veya uzun süreli olarak devam edebilir. 

Kültürlerin benzerlik ve farklılıklarından yola çıkarak bazı toplumlarda stres yoğun olarak yaşanıyor. Stresin ortaya çıkmasında genellikle yetiştirilme şekli, toplumsal düzen, sosyalleşme ve eğitim sistemi etkili olmaktadır. Bunların dışında günümüzde stresin var olma nedenini sorgulayan, stresin ortaya çıkışını ve gelişimini bilimsel çalışmalarla ortaya çıkarmaya çalışılmıştır. 

Atalarımızın geçmiş yaşantıları her toplumun kültürünü ayrı olarak şekillendirdiği gibi birtakım deneyimlerinide bizlere miras bırakmışlardır. Bizlere miras bırakılan bu deneyimlerden bazıları stres ve fobilerdir. Bu düşünce önceden bir teori olarak düşünülse de günümüzde kanıtlanmış biyolojik bir araştırma olarak karşımıza çıkar. Atalarımızın kişisel yaşam deneyimleri bir sonraki nesillere ‘DNA’ yoluyla aktarılarak bireyin karakter şekillenmesinde de rol oynayabiliyor. Bu biyolojik aktarımlardan biri stres ve fobilerdir.

Korkularımız… Korkularımızla yüzleşmemek bizi strese sokar. Vücudumuzda oluşan gerginlik hissi, stresi ve fobilerimizi ortaya çıkarabiliyor. Oluşan stres ve fobi mirası bizlerden de çocuklarımıza geçiyor. Kuşaklar arası gerçekleşen bu aktarım nasıl? Neden? sorularına yanıt ararken bu konuyla ilgili bir çalışma yapılıyor.

Mory Üniversitesi pisikiyatri bölümünden Dr. Brian Dias:
 “Yetişkin davranışı üzerinde göz ardı edilmiş ve az değer verilmiş etki olan atalara ait deneyimleri keşfetmeye başladık. Dönüşümsel bir perspektiften, sonuçlarımız, bir ebeveynin deneyiminin, hattâ yavrusuna hamile kalmadan,bir sonraki nesillerin sinir sistemindeki hem yapısını, hem de fonskiyonlarını önemli derecede  etkilemekte olduğunu göstermektedir. Bunun gibi bir fenomen, fobi, endişe ve travma sonrası stres bozukluğu gibi nöropsiskiyatrik bozukluklar için potansiyel nesiller arası aktarıma ve etyolojiye katkıda bulunabilir.”

Çalışmada davranış fonksiyonları incelenmiştir. Farelere doğum yapmadan önce kiraz çiçeğini koklatılır. Kiraz çiçeğini her koklamalarında elektro şok verilir. Bu şekilde farelerin kiraz çiçeğinden korkmaları ve strese girmeleri sağlanmış olur ve bunun zararlı bir şey olduğu öğretilir. Korku ve stres geliştiren bu deneysel araştırmada, doğum yapan farelerin yavrularına da aynı yöntem uygulanmış ve kiraz çiçeği koklatıldığında korktukları ve kiraz çiçeğine karşı fobilerinin oluştuğunu gözlemlemişlerdir. Stresli ve gergin tepkiler verdikleri tespit edilmiştir. Kiraz çiçeği kokusu onlar için zararsız olsa da yavru farelerin anneleri korku ve stres geliştirdikleri için gen aktarımıyla yavrularına bu stresi aktardıkları tespit edilmiştir.


Strese Karşı Güçlü Bireyler Sonraki Nesilleri Dayanıklı Kılar.

İnsanların fobileri de bu tarzda gelişim göstermiştir. Antropolojik açıdan bu olayı ele almak gerekir. Atalarımızın yaşam şartları oldukça zor ve çetindi. Karanlıkta kalma fobisine  örnek verebiliriz. Geçmiş yaşantılarda atalarımız geceleri barındıkları yaşam alanlarında gece karanlık çöktüğünde yırtıcı hayvanlardan korunmak için ateş yakarak hem ısınmış hem barınaklarını aydınlatmış hem de görüş alanlarını aydınlatmışlardır. Karanlıkta etrafını iyi görememe, kötü görüş alanı ve kendi yaşam alanında savunmasız kalmanın verebileceği tehlike ve gerginlik ortamını oluşturarak sürekli bir mücadele halinde olması atalarımızda stres ve korkuyu yaratmıştır. Atalarımız bazı yırtıcı hayvanlardan kendilerini korumalı ve strateji geliştirmeliydiler. İçgüdüsel olarak korku ve stres geliştirmeleri bu yüzden doğal bir durumdur. Kendilerine zarar verecek hayvanlara ve karanlığa karşı kendilerini korumaya çalışırken fobi edinmiş olabilirler. Stres dahilinde oluşan bir fobi söz konusudur. 

Böcekten korkan bir insanın atası da böcekten korktuğu için genetik kalıtsal yollarla neslinin DNA sına aktarılan bir durum olma olasılığı yüksektir. Bazen stresle ve fobilerimizle baş etmenin yollarını ararken bunu gerçekleştirmekte zorlanırız. Stresin farklı koşullarda oluşması bizim stresi farkında olmadan biyolojik anlamda kalıtsal hale getirmemizi sağlar. Stresle baş eden ve onu yenen kişinin genleri de strese karşı dayanıklı bireylere ve genlere sahip olacaktır. 

Bir sonraki nesillerimiz için stres ve fobi anlamında dayanıklı bireyler yetişmesi farkındalığımızın artmasıyla mümkün olacaktır. O yüzden stresle başa çıkmanın yollarını bulup aktif olarak hayatımızda uygulamamız gerekmektedir. Gergin bireyler, gergin toplumları doğurur. Gergin toplumlar stresli ve agresif olarak toplumsal yaşam alanını en kötü şekilde şekillendirirler. Fobiler, sosyal yaşantımızı zorlaştırır. Stres ise vücudumuzda hem biyolojik hem de fiziksel zararlı etkiler yaratır. 

Düşünce ve becerilerimiz geliştikçe stresle baş edebilme bizim için o kadar kolay olacaktır. Bu sebeple yoğun stres altında olanlar problemin temeli siz de değil. Atalarımızın birtakım deneyimlerinin kendi genlerinden bizlere aktarılan bir miras olduğunu düşünmekte fayda var. Kolay strese giren, uzun süre devam eden ve bununla başa çıkmakta zorlanan biri için şunu söyleyebilirim. Bu mirası kabul edip etmemek bizlere kalmıştır. Toplumsal alanda yaşantımıza yeni bir boyut getirmeli, iletişimimizin sağlıklı olması ve en iyi şekilde sosyalleşebilmemiz için korkularımızı yenmeli ve korkularımızın üzerine gitmeliyiz. Kendimiz ve bir sonraki nesillerimiz için kendimizi strese karşı güçlü kılarsak, daha dayanıklı ve sağlıkla düşünebilen bireyler ve nesiller yetiştireceğizdir.


Ezgi Doğan


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder